Hakkımızda

Avukat Mehmet Genç

İstanbul Barosu'na kayıtlı olan Avukat Mehmet Genç, mezun olduğu tarihten bu yana avukatlık mesleğini aralıksız olarak sürdürmektedir. İstanbul Barosu bünyesinde kurduğu avukatlık bürosuyla Ceza Hukuku, Miras Hukuku, Gayrimenkul Hukuku, Bilişim Hukuku başta olmak üzere birçok hukuk alanında avukatlık faaliyeti göstermektedir.

Devamını Oku
Ceza Hukukunda İfade Verme ve Sorgu

Ceza Hukukunda İfade Verme ve Sorgu

Ceza Hukuku’nda şüphelinin ya da sanığın beyanları, gerçeğin araştırılması faaliyetinin yanı sıra aynı zamanda savunma hakkının kullanıldığı en önemli ceza muhakemesi işlemlerinden biridir. Bu nedenle ifade alma ve sorgu, bazı yükümlülüklerle birlikte hakları da içinde barındırır.

İfade alma ve sorgu şüpheli/sanık için hem hakların hem de yükümlülüklerin bulunduğu bir faaliyettir. Şüphelinin; yakalama, gözaltı ve tutuklama koruma tedbirlerinden birine başvurularak veya bu tedbirlere hiç başvurulmadan doğrudan soruşturma organları aracılığıyla çağrılıp ifade vermesi için gelmesi istenebilir. Şüpheli ifade vermesi için kolluk veya cumhuriyet savcısı önüne geldiğinde bu kişiye derhal hakları anlatılmalı ve hakkındaki suç isnadı açıklanmalıdır. Şüpheli bu andan sonra artık müdafisiz(avukatsız) ifade verip vermeyeceğine karar vermeli, eğer müdafi istemiyorsa bu durumun sonuçlarının ne olacağını açıkça kabul etmelidir.

Sorgu sırasında da sanığa aşağıda açıklayacağımız haklar anlatılmalı ve savunma hakkını uyularak sorgusu tamamlanmalıdır. Sulh ceza hakimi veya görevli ve yetkili mahkeme tarafından yapılan sorguda sanığın adil yargılanma hakkına riayet edilmeli, sanığın kullandığı susma hakkı ikrar olarak değerlendirilmemeli ve delil elde etmek amacıyla Kanunda sayılan yasak usullere başvurulmamalıdır.

5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) 2. maddesinde ifade alma ve sorgu kavramları tanımlanmıştır. İlgili madde uyarınca  “Şüphelinin kolluk görevlileri veya Cumhuriyet savcısı tarafından soruşturma konusu suçla ilgili olarak dinlenmesini” ifade eder. Sorgu ise ;  “Şüpheli veya sanığın hâkim veya mahkeme tarafından soruşturma veya kovuşturma konusu suçla ilgili olarak dinlenmesini” ifade etmektedir. Burada önem arz eden husus, ifade alma konusunda Kanunun, şüpheli ve ceza muhakemesinin soruşturma aşamasını merkez alarak bir tanım yapmış olmasıdır. Bir başka ifadeyle ifade alma, soruşturma evresinde şüphelinin, kolluk görevlileri veya Cumhuriyet savcısı tarafından dinlenilmesidir. Ancak bazı hallerde soruşturma evresinde de şüphelinin sorgusu yapılabilir. Zira Kanunun sorgu tanımına bakıldığında şüpheli veya sanığın soruşturma yahut kovuşturma makamları tarafından dinlenilmesinden bahsedilmektedir. Bununla birlikte CMK sistematiğinin ifade alma ve sorgu işlemlerini, bu işlemleri yapan makama göre ayrıma tuttuğu kabul edilebilir. Bu ayrımın kural olarak esas bakımından bir önemi bulunmamakla birlikte sonuçları bakımından bazı farklılıklar ortaya çıkabilmektedir.

İfade alma ve sorgu faaliyetleri ancak belli kişi/kişiler tarafından yerine getirilebilir. Bu anlamda ifade ancak kolluk ya da cumhuriyet savcısı tarafından alınabilir; bunlar dışındaki kişiler ifade alma bakı mından yetkili değildirler. Sorgu da yargılamayı yapmaya yetkili ve görevli mahkeme tarafından bizzat yapılması gereken bir işlemdir. Bu nedenle görevsizlik kararı veren mahkemenin yaptığı sorgunun esas alınması, istisnai haller dışında sanığın sorgusu yapılmadan duruşmaya başlanması veya hüküm verilmesi veya sorgunun esas mahkemesi dışında istinabe suretiyle yahut SEGBİS ile alınması bu duruma örnektir.

İfade alma, sadece jandarma, polis gibi kolluk görevlileri veya savcılık tarafından yerine getirilir. Soruşturma aşamasında yapılan ifade alma işlemi kanunda belirtilen bu görevlilerden başka kişiler tarafından yerine getirilemez. Sorgu, hem soruşturma aşamasında Sulh Ceza Hakimliği tarafından hem de kovuşturma aşamasında ceza davasının açıldığı yetkili ve görevli mahkeme tarafından yapılmaktadır. İfade alma ile sorgu arasındaki temel farkın yukarıda bu işlemleri yerine getiren makamdan kaynaklandığı ortaya koyulduğunda ifade alma işlemi kolluk görevlileri (polis, jandarma, sahil güvenlik) veya savcılık tarafından yerine getirileceği, sorgu yapma işleminin ise mutlaka bir hakim tarafından yerine getirileceği sonucuna ulaşılabilir.

İfade Alınırken ve ya Sorgu Anında Şüphelinin ve Sanığın Hakları

Soruşturma aşamasının yürütülmesinden Cumhuriyet savcısı sorumludur. Cumhuriyet savcısı emrindeki polis ve jandarma görevlileri vasıtasıyla soruşturmayı yürüterek tüm delilleri toplar. Suçta kullanılan her türlü araç, rapor, şikayetçi, şüpheli ve tanık ifadeleri ve soruşturmayla ilgili diğer her türlü delil kolluk (polis veya jandarma) tarafından toplanır.

Kolluk görevlileri, suç işlendiğine ilişkin bir şüpheyle yakaladıkları kişileri veya uyguladıkları tedbirleri Cumhuriyet savcısına bildirmek zorundadır. Cumhuriyet savcısından talimat almadan ifade alma veya diğer karakol işlemlerini yapamazlar.

İfadesi alınacak veya sorgusu yapılacak kişi gözaltında veya tutuklu değilse ifadesinin alınabilmesi yahut sorgusunun yapılabilmesi için davetiye ile çağrılması gerekmekte olup, çağrı kağıdında çağrılma nedeni açıkça belirtilmek zorundadır. Ayrıca gelmezse sonradan zorla getirileceği bu çağrı kağıdında yer almalıdır. Zorla getirileceği çağrı kağıdında belirtilen kişi, bu çağrıya uymazsa hakkında zorla getirme kararı verilebilir. Ayrıca hakkında tutuklama kararı verilmesi veya yakalama emri düzenlenmesi için yeterli nedenler bulunan şüpheli veya sanığın da zorla getirilmesine karar verilebilir.

Zorla getirme kararı; tanık, şüpheli veya müştekinin hâkim veya mahkeme tarafından sorguya çekilmesinin veya cumhuriyet savcısı tarafından ifadesinin alınmasına kadar devam eden bir ceza muhakemesi tedbiridir. Zorla getirme kararının amacı, ifade alma veya sorguya çekmedir.

Şüpheli/sanığın hakları ve uyulması gereken usul 5271 Sayılı CMK’nın 147. maddesinde düzenlenmiştir. Kanun koyucu, ifade alma ve sorguyu sıkı kurallara bağlamak suretiyle bu kurallara uyulmaksızın yapılan ifade alma veya sorgunun hükümsüz olacağı yönünde bir irade ortaya koymuştur. Zira ifade alma yahut sorgu sırasında elde edilen şüpheli/sanığın beyanları delil olarak kullanılabilecek, diğer yandan ifade ve sorgu tutanakları soruşturma ve kovuşturmaya yön verecek, delillerin toplanmasına ve değerlendirilmesine yardımcı olacaktır. Bu haklar ve ifade ile sorguda uyulması gereken kurallar genel olarak şöyle sıralanabilir:

Kimlik Tespiti Yapılması: İfade veya sorguya başlamadan önce şüpheli veya sanığın kimliği saptanır. Şüpheli veya sanık, diğer konularda susma hakkına sahip olsa da bu hak kimliğine ilişkin soruları doğru olarak cevaplandırmakla yükümlü olmadığı anlamına gelmediğinden kişi kimliğiyle ilgili soruları doğru olarak cevaplandırmak zorundadır.

Üzerine Atılı Suçun Kendisine Anlatılması

CMK’nın 147/1-b maddesinde, şüpheli/sanık işaret edilmek suretiyle “kendisine yüklenen suç anlatılır.” düzenlemesine yer verilmiştir. Söz konusu hak, şüpheli/sanığın isnadı öğrenme hakkıdır. Benzer bir düzenlemeye, “kendisine yüklenen suç anlatılır.” ibaresine yer vermek suretiyle Yakalama, Gözaltına Alma ve İfade Alma Yönetmeliği’nin (YGİY) 23. maddesinde de yer verilmiştir. Suç isnadı, suçlanan kişiye suçlamanın dayanağı olan vakıanın ve hangi suçu teşkil ettiğinin bildirilmesidir. Şüpheli veya sanığa tereddüde yer vermeyecek bir şekilde ne ile suçlandığı anlatılmadan ifade alma veya sorgu yapma işlemi yapılamaz.

CMK’nın 147. maddesinde gösterilen hakların öğretilmesi bakımından şüpheli/sanığa bunları anlayıp anlamadığı sorulmalı, anlamış olması halinde ise bunun tutanağa geçirilmesi gerekmektedir. Dolayısıyla, uygulamada söz konusu olan matbu “CMK md. 147’deki hakları hatırlatıldı” bildirimleri/formları, hakların öğretilmesi anlamına gelmemektedir.[8]

Hakkındaki isnadı bilmeyen bir şüpheli/sanığın kendini savunması mümkün değildir. Bu nedenle isnadın öğrenilmesi ilkesi, ceza muhakemesinin temel ilkelerinden biri olup şüpheli/sanığa kendini savunma imkanı tanımaktadır. Bu imkan tanınmaz ise, iddianın karşısında savunmaya yer verilmemiş, çelişme yöntemi uygulanmamış ve nihayetinde adil bir yargılama yapılmamış demektir.[9] Şüpheli/sanığa yüklenen suç, isnat edilen fiil, yer, zaman vs. bakımından ana hatlarıyla anlatılmalı, kişiye itham edilen konuyu savunma hakkını kullanabilecek kadar süre tanınmalıdır.[10]

Şüpheli/sanığa ait olan isnadın öğrenilmesi hakkı ifade almada olduğu kadar sorgu işleminde de geçerlidir. Yani kovuşturma aşamasında yapılan sorguda da sanığın aynı haklarının olduğu aşikardır. Bu nedenle, CMK’nın 176. maddesinde, “İddianame, çağrı kâğıdı ile birlikte sanığa tebliğ olunur.” ifadesine yer verilmiş,[11] çağrı kâğıdının tebliğiyle duruşma günü arasında en az bir hafta süre bulunması gerektiği açık bir şekilde ifade edilmiştir.[12] İddianame tebliğ edilmez yahut süre şartına uyulmazsa, sanık isnat edilen suçu öğrenemeyecek yahut öğrenmiş olsa bile Kanunda belirtilen süreye riayet edilmeksizin sorgusu yapıldığında savunmasını kurgulamak için yeterli zamana sahip olmadığından savunma hakkının kısıtlanması söz konusu olacaktır.[13]

Müdafiden(Avukattan) Yararlanma Hakkı

Müdafiden yararlanma hakkı, adil yargılanma hakkının bir uzantısı olup suçlayan ile suçlanana tanınan yetkiler arasında denge sağlanmasının bir aracıdır. Zira kamu adına isnatta bulunan savcı, hukuk öğrenimi görmüş olup delil araştırma yetkisi ve gücü vardır. Hukuk bilgisi olmayan şüpheli ise, hukukçu iddia makamı karşısında güçsüz olduğundan bu dengesizlik müdafi aracılığıyla dengelenmeye çalışılır.[14]

Şüpheli/sanık, ceza muhakemesi sürecinde hukuki bilgi ve tecrübesinden yararlanabileceği bir avukattan yardım alabilecektir. Nitekim, CMK’nın 149. maddesine göre, “şüpheli veya sanık, soruşturma ve kovuşturmanın her aşamasında bir veya birden fazla müdafiin yardımından yararlanabilir; kanunî temsilcisi varsa, o da şüpheliye veya sanığa müdafi seçebilir.”

Müdafi seçme hakkının bulunduğu ve onun hukukî yardımından yararlanabileceği, müdafiin ifade veya sorgusunda hazır bulunabileceği, şüpheli veya sanığa bildirilir. Müdafi seçecek durumda olmadığı ve bir müdafi (avukat) yardımından faydalanmak istediği takdirde kendisine baro tarafından bir müdafi görevlendirilir. Bununla birlikte şüpheli/sanık müdafiden yararlanma hakkını kullanmaktan vazgeçebilir. Ancak bu vazgeçme halinde dahi vazgeçmenin her türlü şüpheden uzak bir açıklıkta olması gerekir.

Müdafiden yararlanma hakkının çeşitli görünüm şekilleri vardır. Bunlar, müdafin çeşitli işlemlerde hazır bulunması, şüpheli/sanıkla görüşme ve yazışması, müdafiin dosyayı incelemesi ve dosyadan suret alması, müdafinin tebligat kabul etmesi ve kanun yollarına başvurmasıdır. İfade alma ve sorgu bakımından daha ziyade önem arz eden şüpheli/sanıkla görüşme ve yazışma, dosyayı inceleme ve dosyadan suret alma haklarıdır.

İfade alma ve sorguda müdafinin bulunması demek onun yapılan işlemlerin hukuki denetimini yapma amacına hizmet etmesi anlamına gelmektedir. Bu nedenle müdafi, ifade alma ve sorgu sırasında şüpheli/sanığın yanında bulunma, soru sorma, tüm yasal haklarını hatırlatma, ifade tespiti veya sorguya çekilme sırasında soru sorup tutanağa geçirilmesini isteme, şüphelinin haklarını korumaya yönelik müdahalelerde bulunma haklarına sahiptir.Belirtmek gerekir ki müdafi sadece hukukî yardımda bulunabilir, şüphelinin ifadesi alınırken şüpheliye sorulan soruya doğrudan cevap veremez, onun yerini aldığı izlenimi veren herhangi bir müdahalede bulunamaz. Hukukî yardım maddî olayı karartabilecek müdahalelerin yapılması anlamına gelmez. Müdafi şüpheliye bütün kanunî haklarını hatırlatabilir ve müdafiîn her türlü müdahalesi tutanağa geçirilir.

Eğer kolluk şüpheliye yönlendirici soru sorar veya şüphelinin beyanlarını değiştirerek tutanağa geçirmeye çalışırsa müdafi devreye girerek şüphelinin haklarını korumalıdır. Müdafi böyle bir durumda sorulan bir soruya karşı temsil ettiği kişi ile görüşmeyi talep edebilir, tartışmalı olduğunu düşündüğü bir konuda temsil ettiği kişiyi uyarabilir, onu ifade ve sorgu sırasında yönlendirebilir, sorulara itiraz edebilir ve hatta susma, yani sorulan tüm sorulara veya bir kısmına cevap vermemesini, yani şüpheliden veya sanıktan susma hakkını kullanmasını isteyebilir. Kısacası müdafi; şüpheli veya sanığın ifade hürriyeti ile maddi hakikate ulaşılmasını engellemeyecek şekilde ifade ve sorguda aktif rol alabilir ki, müdafiin ifadede ve sorguda bulunmasının amacı, bir gözlemci sıfatıyla nezarette bulunmak değil, haklarını korumak üzere şüpheliye veya sanığa hukuki yardımda bulunmaktır.

Müdafi hazır olmadan alınan emniyet ifadesi, hâkim veya mahkeme huzurunda şüpheli veya sanık tarafından kabul edilmedikçe delil değeri yoktur, hükme esas alınamaz.Teorik olarak, bu hüküm, şüphelinin müdafisiz olarak ifade vermemesini güvence altına almak istemektedir. Böylelikle, müdafi şüpheliye teknik savunma desteği vermenin yanı sıra şüpheli kollukta tek başına kalmanın yarattığı korkudan da arındırılacaktır.[20] Bu kuralın getirdiği delil yasağına aykırı bir şekilde kollukça müdafi hazır bulunmaksızın alınmış ve daha sonra mahkeme huzurunda sanık tarafından doğrulanmayan ifade üzerine hüküm kurulursa, bu hüküm kanuna aykırı bir delile dayandığından dolayı istinaf veya temyiz incelemesinde mutlak bozma sebebidir.[21] Yargıtay Ceza Genel Kurulu da öğretide “mutlak delil yasağı” olarak da adlandırılan bu baskın görüşü paylaşmaktadır.[22] Zira, yasak usuller ile elde edilen delile dayanılarak hüküm kurulamaz. Rıza ile verilmiş olsa da, yasak usullerle verilen ifadeler, kanunen delil sayılmamıştır

Susma Hakkı

Susma hakkı, kişilerin kendilerini cezalandırılmalarına sebebiyet verecek açıklamalarda bulunmamaları yahut bu nitelikte sorulara cevap vermemeleri bakımından getirilmiş olan genel nitelikte bir bağışıklıktır. Diğer yandan susma hakkı, bir suç şüphesi altında bulunan kişinin, soruşturma ve kovuşturma aşamalarında, bu aşamaları yürütmekle yetkili/görevli kişi/makamlara kendisi aleyhine açıklamalarda bulunmak yahut sorulara cevap vermek, aleyhine olan delilleri muhakeme makamlarına vermek zorunda olmaması olarak anlaşılmaktadır. Bu anlamda susma hakkı, salt sözle yapılacak açıklama ve ifadelerde bulunmaya zorlanamama olarak değil, şüpheli/sanığın aleyhine olan belge yahut delilleri de kapsamına almaktadır.

Şüpheli ve sanığın susma hakkını kullanması, suçu kabul ettiği anlamına gelmez ve susma hakkının kullanılması şüpheli ve sanığın aleyhine “delil karinesi” veya “suçluluk karinesi” olarak kullanılamaz.Çünkü susmanın sanık aleyhine delil olarak değerlendirilmesi adil yargılanma ve hukuk devleti ilkelerine aykırı olur. Bu bağlamda susma hakkının kullanılması “zımni itiraf” sayılması gerçeğe uymaz, zira başkasını ele vermemek için çeşitli sebeplerle susan şüpheli ve sanıklara rastlanmıştır. Şüpheli ve sanığın kendisini savunma yollarından birisi de susması olduğu için susma hakkı bir kural olarak kabul edilmelidir.

Susma hakkı, sadece kendisine karşı yürütülen ceza soruşturmalarında açıklamalarda bulunmama hakkı olarak değil, aynı zamanda şüpheli/sanığa karşı yöneltilen ve onun hakkında bir diğer adli, idari, hukuki soruşturma yapılmasına ve bunların ileride ceza muhakemesinde kullanılmasına sebebiyet verebilecek soruların cevaplanmaması hakkını da içerir.

Şüpheli veya Sanığın Delillerinin Toplanmasını İsteme Hakkı: Şüpheli/sanığın soruşturma veya kovuşturma aşamasında delil gösterme ve bu delillerin toplanmasını isteme hakkı vardır. İfade verme veya sorgu işlemi sırasında şüpheli/sanığa şüpheden kurtulması için somut delillerin toplanmasını isteyebileceği hatırlatılır ve kendisi aleyhine var olan şüphe nedenlerini ortadan kaldırmak ve lehine olan hususları ileri sürmek olanağı tanınır.

Kişisel ve Ekonomik Durumunun Sorulması: Şüpheli veya sanığa kişisel ve ekonomik durumu, ifade alma veya sorguya çekme işleminden önce kendilerine sorulmalıdır. Kişisel ve ekonomik duruma ilişkin verilen bilgiler, mahkeme tarafından kişiselleştirme kurumlarının uygulanmasında dikkate alınmaktadır.

İfade Alma ve Sorguda Yasak Usuller

Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 148. maddesi, “İfade Alma ve Sorguda Yasak Usuller” uyarınca yasak usullerle elde edilen ifadeler rıza ile verilmiş olsa da delil olarak değerlendirilemez. Avukat ifade verildiğin anda hazır bulunmaksızın kollukça alınan ifade, hâkim veya mahkeme huzurunda şüpheli veya sanık tarafından doğrulanmadıkça hükme esas alınamaz.

CMK md. 148’de yasak usul olarak belirtilen haller sınırlı sayıda olmayıp şüpheli/sanığın hür iradesini etkileyebilecek her türlü durum yasak usul olarak kabul edilebilecektir. Kanunda örnek kabilinden sayılan durumlar şunlardır:

  1. İşkence
  2. Kanuna Aykırı Vaatte Bulunma
  3. İlaç Verme
  4. Kötü Davranma
  5. Aldatma
  6. Cebir ve Tehditte Bulunma
  7. Özgür İradeyi Etkileyebilecek Bazı Araçlar Kullanma.....
Şimdi ara