Bilirkişilik, mahkemenin uzmanlık gerektiren konularda bilimsel ve teknik destek aldığı bir mekanizmadır. Hâkim; tıbbi, teknik, kimyasal veya psikolojik analizler gerektiğinde bilirkişinin uzmanlığından yararlanır.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) bilirkişinin görev çerçevesini belirleme konusunda hükümleri bulunur.
HMK’daki bilirkişiye dair hükümler 266-287. maddeler arasında düzenlenmiştir.
HMK m. 266: Mahkeme, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden, bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir. Ancak genel bilgi veya tecrübeyle ya da hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukukî bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz. Hukuk öğrenimi görmüş kişiler, hukuk alanı dışında ayrı bir uzmanlığa sahip olduğunu belgelendirmedikçe, bilirkişi olarak görevlendirilemez.
CMK’daki bilirkişiye dair hükümler ise 63-73. maddeler arasında düzenlenmektedir.
CMK m. 64: Bilirkişiler, bölge adliye mahkemelerinin yargı çevreleri esas alınmak suretiyle bilirkişilik bölge kurulu tarafından hazırlanan listede yer alan kişiler arasından seçilir.
Bilirkişinin güvenilirliğini sağlayan temel unsur bağımsızlığıdır. Taraflarla menfaat ilişkisi olan veya tarafsızlığını şüpheye düşürecek kişiler bilirkişi olarak atanamaz. Aksi takdirde raporun geçerliliği sorgulanır ve bilirkişi atama itirazı gündeme gelir. Bu ilke, hem uyuşturucu dosyalarında hem de şiddet eğilimli suçlarda raporun objektif değerlendirme içermesi açısından diğer tüm dosyalarda olduğu gibi kritik önem taşır.
Uyuşturucu suçlarında en önemli deliller, maddenin türü, miktarı, kullanım amacı ve failin rolüne ilişkin bilimsel tespitlerdir. Bu nedenle, uyuşturucu bilirkişi raporu çoğunlukla laboratuvar analizlerine dayanır.
Uyuşturucu dosyalarında adli laboratuvar raporlarını başta kimya mühendisleri, toksikoloji uzmanları ve farmakologlar olmak üzere laboratuvar konusunda yetkinliği bulunan uzmanlar hazırlar. Bu raporlar, ele geçirilen maddenin gerçekten uyuşturucu olup olmadığını, ne kadar saf veya karışımlı olduğunu ve ticari amaçla mı yoksa kişisel kullanım için mi bulundurulduğunu ortaya koyar.
Özellikle Türk Ceza Kanunu (TCK) m. 188 (uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti) ve 191 (Kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul etmek veya bulundurmak ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanmak) kapsamındaki uyuşturucu suçlarında bu raporların belirleyici etkisi vardır.
Her laboratuvar raporunun güvenilir olabilmesi için uluslararası standartlara uygun cihazlarla yapılmış olması, kullanılan yöntemlerin açıkça belirtilmesi ve uzmanların imzalarıyla onaylanması gerekir. Eksik, çelişkili veya bilimsel temelden yoksun raporlar, sanık lehine hak kayıplarına yol açabilir. Bu nedenle taraflar, hatalı buldukları raporlar için bilirkişi raporuna itiraz ederek yeni inceleme talep edebilir. Hatta kimi davalarda taraflar bağımsız laboratuvarlardan karşı bilirkişi raporu alarak mahkemeye sunabilmektedir.
Şiddet içerikli suçlarda yalnızca fiilin gerçekleşme biçimi değil, failin kişiliği ve ruhsal yapısı da büyük önem taşır. Mahkeme, failin cezai ehliyetini ve toplumsal tehlike düzeyini belirlemek için sıkça adli psikiyatri raporu talep eder.
Psikiyatri bilirkişileri, failin akıl hastalığı, kişilik bozukluğu, saldırganlık eğilimi ve yeniden suç işleme ihtimalini değerlendirir. Özellikle ağır şiddet vakalarında, sanığın toplum için tehlike oluşturup oluşturmadığı bu raporla ortaya konur. Bu değerlendirmeler, yalnızca cezanın belirlenmesinde değil; aynı zamanda güvenlik tedbirlerinin uygulanmasında da belirleyici olabilir.
Bir adli psikiyatri raporu şu unsurları içermelidir:
Eksik ya da yüzeysel raporlar, yargılamayı olumsuz açıdan etkileyebileceğinden taraflar yetersiz raporlara karşı ek rapor veya yeni bilirkişi atanmasını talep edebilir.
Bilirkişi seçimi, yargılamada adaletin sağlanması için en kritik aşamalardan biridir. Yanlış uzman seçimi davanın seyrini olumsuz etkileyebilir.
Mahkeme, re ’sen (kendiliğinden) bilirkişi atayabilir; ancak tarafların da öneride bulunma hakkı vardır. Bu öneriler, özellikle özel uzmanlık gerektiren dosyalarda önemlidir. Örneğin, uyuşturucu suçunda farmakoloji uzmanı veya şiddet suçunda adli psikiyatri uzmanı talep edilebilir.
Taraflar, hatalı veya eksik gördükleri raporlara karşı bilirkişi raporuna itiraz dilekçesi sunabilir. İtiraz üzerine mahkeme yeni bir bilirkişi atayabilir, ek rapor isteyebilir veya mevcut raporu geçersiz sayabilir. Böylece tarafların hak kaybı önlenmeye çalışılır.
Bilirkişi raporları mahkemeye yol gösterici niteliktedir; ancak hâkim bu raporla bağlı değildir.
Yine de uygulamada raporlar, özellikle teknik alanlarda en güçlü deliller arasında kabul edilmektedir.
Hâkim, bilirkişi raporunu değerlendirirken takdir yetkisini kullanır. Yani raporla bağlı değildir, fakat takdirince rapora göre de karar verebilir.
Uyuşturucu dosyalarında maddenin kimyasal analizi veya şiddet suçlarında sanığın akıl sağlığı gibi teknik konularda raporun etkisi oldukça fazladır. Bununla birlikte, raporun tek başına hükme esas alınması doğru değildir; diğer delillerle birlikte değerlendirilmesi gerekir.
Taraflar, mevcut raporun güvenilirliğini sorgulamak için karşı bilirkişi raporu alabilir. Özellikle uyuşturucu dosyalarında farklı laboratuvarlardan alınan ek raporlar, mevcut raporun doğruluğunu test etmekte önemli bir araçtır. Aynı şekilde şiddet dosyalarında farklı bir adli psikiyatri uzmanından alınan ikinci görüş, mahkemeye farklı bir bakış açısı kazandırabilir.
Son yıllardaki uygulamalar, uzmanlık belgelerinin sıkı denetlenmesi, çıkar çatışmalarının önlenmesi ve etik kurallara uyulmasına odaklanmaktadır.
Bilirkişinin taraflarla herhangi bir bağlantısı olmamalı, görevini etkileyebilecek maddi veya manevi çıkarı bulunmamalıdır. Ayrıca uzmanlık alanı somut olayla doğrudan ilgili olmalıdır.
Örneğin, uyuşturucu dosyasında yalnızca biyoloji alanında çalışan bir uzmanın değil, kimya veya toksikoloji uzmanının atanması gerekir.
Bilirkişi raporları belirli usul ve şekil şartlarına tabidir. Raporda taraf bilgileri, inceleme yöntemleri, bilimsel dayanaklar ve ulaşılan sonuç açıkça belirtilmelidir.
HMK m. 279 “Bilirkişi Açıklamalarının Tespiti ve Rapor” genel başlığı altında bu konuyu düzenler.
HMK m. 279/1: Mahkeme, bilirkişinin oy ve görüşünü yazılı veya sözlü olarak bildirmesine karar verir.
279/2: Raporda, tarafların ad ve soyadları, bilirkişinin görevlendirildiği hususlar, gözlem ve inceleme konusu yapılan maddi vakıalar, gerekçe ve varılan sonuçlarla, bilirkişiler arasında görüş ayrılığı varsa, bunun sebebi, düzenlenme tarihi ve bilirkişi ya da bilirkişilerin imzalarının bulunması gerekir. Azınlıkta kalan bilirkişi, oy ve görüşünü ayrı bir rapor hâlinde de mahkemeye sunabilir.
279/3: Mahkeme, bilirkişinin oy ve görüşünü sözlü olarak açıklamasına karar verirse, bilirkişinin açıklamaları tutanağa geçirilir ve tutanağın altına bilirkişinin de imzası alınır. Kurul hâlinde görevlendirme söz konusu ise bilirkişilerin bilgilerine başvurulan hususu hemen aralarında müzakere etmelerine imkân tanınır ve müzakere sonucunda açıklanan oy ve görüş, tutanakla tespit edilip; tutanağın altı, bilirkişilere imza ettirilir.
279/4: Bilirkişi, raporunda ve sözlü açıklamaları sırasında çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hususlar dışında açıklama yapamaz; hâkim tarafından yapılması gereken hukuki nitelendirme ve değerlendirmelerde bulunamaz.