Tıbbi malpraktis, bir hekimin mesleğini icra ederken, tedavi sırasında, gerekli özeni göstermemesi, ihmalde bulunması sonucunda hastaya zarar vermesi durumudur. Yani tıbbi malpraktis, doktor hatası demektir. Halk arasında daha çok “doktor hatası” söylemi duyulur.
Doktorun kusurlu davranışıyla hasta maddi veya manevi zarar görmüşse, doktorun sorumluluğu doğar. Bu sorumluluk hem özel hukuk (tazminat) hem de ceza hukuku kapsamında değerlendirilir.
Hekimin mesleki hataları; yanlış tedavi, gereksiz müdahale, dikkatsizlik veya bilgisizlik olarak sayılabilir. Bu hatalar sebebiyle hastada oluşan zararlar sonucunda zarar gören taraf tazminat davası açma hakkına sahiptir.
Tıbbi malpraktis sorumlulukları hem Türk Borçlar Kanunu’na (TBK) hem de Türk Ceza Kanunu’na (TCK) dayanabilir.
TBK uyarınca, haksız fiil sonucunda zarar gören kişi maddi ve manevi tazminat talep edebilir. Yani doktor hatası neticesinde tazminat talepleri TBK’ye dayanır.
TCK uyarınca ise, doktorun gerçekleştirdiği taksirle veya kasten yaralama ve öldürme, çocuk düşürtme, kısırlaştırma, insan üzerinde deney, görevi ihmal suçlarından sorumluluğu olur.
Tedavi esnasında birçok tıbbi komplikasyon gelişebilir. Fakat bilinmelidir ki, her komplikasyon malpraktis değildir. Ancak hekimin tıbbi standartlara aykırı davranışıyla doğrudan bağlantılı zararlar malpraktis kapsamına girer. Uygulamada en çok karşılaşılan malpraktis örnekleri aşağıdaki başlıklarda sıralanmıştır.
Hastalığın yanlış teşhis edilmesi, ameliyat veya müdahale esnasında gereksiz veya yanlış cerrahi işlemler yapılması veya hastanın takip sürecinde ihmalkâr davranılması malpraktis örneklerindendir. Özellikle doktorun tedavi sürecindeki ilgisizliği, tıp biliminin standartlarına aykırı harekettir ve bundan doğan yükümlülüğünün ihmali anlamına gelir.
Hekim, tıbbi müdahaleye başlamadan önce hastayı bilgilendirmek ve onayını almak zorundadır. Tedavi sırasında oluşabilecek riskleri, muhtemel komplikasyonları açıklamalıdır. Bunları yapmadığı takdirde aydınlatılmış onam ilkesini ihlal eder. (Aydınlatılmış onam: Bireyin kendi bedenine yapılacak olan her türlü tıbbi uygulamayı bilmesi ve karar verme hakkı olmasıdır. Hastalık anındaki kişilik haklarını korur, yasalarla güvence altına alınmıştır.)
Doktor hatası nedeniyle zarar gören hasta veya hasta yakınları, sorumlu hekime ve kuruma karşı maddi ve manevi tazminat davası açabilir. (Maddi ve manevi tazminat davaları hakkında detaylı bilgi için ilgili makalemize buradan ulaşabilirsiniz.) Dava açmadan önce zarar, kusur ve illiyet bağı (hukuki sonuç ile sonucu ortaya çıkaran olgular arasındaki bağ) doğru şekilde belirlenmelidir.
Zarar gören kişinin hem maddi hem de manevi tazminat davası açma hakkı vardır. Tedavi giderleri, iş gücü kaybı, ölüm meydana gelmişse cenaze masrafları gibi maddi zararların tazmini için maddi tazminat davası açılır. Fakat bunun yanında yaşanan acı ve elem, ruhsal sarsıntılar için ise manevi tazminat davası açılır. Tazminat miktarı somut olaya göre mahkeme tarafından belirlenir.
Tıbbi malpraktis nedeniyle açılacak tazminat davalarında görevli mahkemeler şu şekildedir:
Malpraktis davalarında deliller ve tıbbi hatanın ispatı, davanın lehe sonuçlanması bakımından büyük önem taşımaktadır. Deliller arasında raporlar, tanıkların ve bilirkişilerin beyanları, hastaya ait bilgiler yer alabilir.
Tıbbi hatanın varlığını değerlendirmek amacıyla mahkemeler uzman bilirkişi görüşlerine başvurur. Hastaneden alınan sağlık kurulu raporu da olayın tıbbi yönünü açıklığa kavuşturduğundan dolayı davanın seyri açısından önemlidir.
Yukarıda “hastanın bilgilendirilmemesi” başlığı altında bahsettiğimiz aydınlatılmış onam formu dava sürerken mahkeme tarafından incelenebilir. Form eksikse ya da hiç alınmamışsa, bu durum hekimin kusurunu doğrudan ortaya koyar. Bu belge davalarda delil niteliği taşır.
Davacı, burun ameliyatı sırasında koter cihazının hatalı uygulanması sonucu sağ bacağında üçüncü derece yanık oluştuğunu, ikinci kez ameliyat edilerek cilt grefti yapıldığını ve kalıcı iz ile his kaybı yaşadığını belirterek hastaneden tazminat talep etmiştir. Mahkeme, Adli Tıp raporuna dayanarak doktorun kusuru olmadığı gerekçesiyle davayı reddetmiştir. Ancak Yargıtay, teknik bilirkişi raporlarında yanığın ekipman hatasından kaynaklandığının ve yeterli hasta güvenliği sağlanmadığının belirtildiğini, ayrıca alınan muvafakatın aydınlatılmış onam şartlarını taşımadığını belirterek kararı bozmuştur (Yargıtay 13. HD, E. 2013/13974, K. 2013/22078, T. 11.09.2013).
Sağlık Bakanlığı, 2025 itibarıyla iç denetimlerini artırmış ve sağlık çalışanlarına yönelik disiplin soruşturmalarını daha sistematik hale getirmiştir. Bu raporlar, mahkeme süreçlerinde delil niteliği taşıyabilir. Ayrıca kamu hastanelerinde görevli doktorlar için idari ve hukuki sorumluluk birlikte doğabilmektedir.
Hastalar, doktor hatası mağduru olduklarında haklarını yasal yollarla arama hakkına sahiptir. Bu süreçte hem sağlık kuruluşlarına ilgili olay hakkında şikâyette bulunabilirler, hem de yargı yollarına başvurabilirler.
Mağdur kişi; CİMER, Sağlık Bakanlığı, il sağlık müdürlükleri gibi idari yollara şikâyette bulunabilir. Ayrıca dava yoluna başvurma hakkına sahiptir.
Bu süreçte bir avukat ile yol almak doğru olacaktır. Çünkü davanın başarısı, doğru hukuki strateji ile yakından ilişkilidir.