Sağlık turizmi, yabancı hastaların tedavi, estetik veya rehabilitasyon hizmetleri için sağlık altyapısı gelişmiş ülkelere gelmesini ifade eder. Türkiye' ye bu amaçla gelen birçok turist bulunmaktadır.
Sağlık turizmi davaları, özellikle tıbbi hata dava süreci veya sözleşmeden doğan uyuşmazlıklar sebebiyle gündeme gelmektedir.
Türkiye’de yabancı hastaların estetik cerrahiden organ nakline kadar birçok tedaviye erişim imkânı vardır. Bu süreçte yabancı hasta haklarının korunması ve ihlal edilmemeleri önem taşımaktadır. Sağlık hizmeti alırken yaşanan komplikasyonlar, yanlış tedavi veya eksik bilgilendirme durumunda yabancı hastalar Türkiye’de dava açabilmekte veya uluslararası hasta tazminatı talep edebilmektedir.
Sağlık turizmi klinik sorumluluğu açısından, Sağlık Bakanlığı’nın sağlık turizmi denetimi kritik bir rol oynar. Bakanlık, kliniklerin akreditasyon sürecini yürütür. Sağlık turizmi akreditasyonu ise sağlık hizmeti sunan kurumların uluslararası standartlara uyumunu ve kalite yönetimini belgeler. Bakanlık, belgeli merkezleri denetlemekte ve hizmet kalitesini kontrol etmektedir. Bu denetim mekanizmaları, hastaların güvenliği açısından hukuki güvence sağlamaktadır.
Sağlık turizmi kapsamında en çok dava edilen konular, tıbbı malpraktis kapsamındadır. Tıbbi malpraktis, doktor hatası anlamına gelir. Bu konuda detaylı bilgi için "Tıbbi Malpraktis (Doktor Hatası)" başlıklı makalemize buradan ulaşabilirsiniz.
Tıbbi malpraktis kapsamında en çok karşılaşılan operasyon türü estetik operasyonlarda karşımıza çıkar. Ameliyat anında oluşabilecek komplikasyonlara da sıklıkla diş, burun ve saç ekim operasyonlarında karşılaşılır.
Komplikasyonların doğru yönetilmemesi veya hatalı tedavi uygulamaları, tıbbi hata dava sürecinin başlatılmasına yol açar. Yabancı hastalar, maddi ve manevi tazminat talebinde bulunarak haklarını arayabilirler.
Her olumsuz tedavi sonucu malpraktis olarak değerlendirilmez. Çünkü malpraktis hekimin gerekli mesleki özen yükümlülüğünü ihlal etmesinden doğar. Fakat hizmet kusuru ise hekimin ihlalinden değil, sağlık kuruluşunun organizasyonel eksikliklerinden kaynaklanır. Bu ayrımın doğru bir şekilde saptanması çok önemlidir çünkü sağlık turizmi davasından doğan tazminatın kime yöneltileceğini belirleyen faktörün kendisidir.
Sağlık turizminde hasta ile klinik arasında imzalanan sözleşmeler, hukuki sorumluluğun çerçevesini belirlemektedir. Bu sözleşmelerde tedavi yöntemi, maliyet, süre ve tarafların yükümlülükleri düzenlenir. Ancak, tıbbi uygulama hataları, eksik bilgilendirme veya sözleşmeye aykırı davranış durumunda yabancı hasta hakları ihlal edilmiş sayılır ve dava yoluna gidilebilir.
Sağlık hizmetlerinde en temel hasta hakkı, tedavi öncesinde hastanın bilgilendirilmesi ve rızasının alınmasıdır. Bu rızanın alınması aydınlatılmış onam kapsamındadır. Aydınlatılmış onam, bireyin kendi bedenine yapılacak olan her türlü tıbbi uygulamayı bilmesi ve karar verme hakkı olmasıdır. Hastalık anındaki kişilik haklarını korur, yasalarla güvence altına alınmıştır.
Sağlık hizmeti başlamadan önce bilgilendirme yükümlülüğü yerine getirilmezse, hasta tedavi sonucunda olumsuz bir durum yaşadığında dava açma hakkına sahip olur. Özellikle yabancı hastaların doğru bir şekilde bilgilendiklerinden emin olunmalıdır çünkü farklı dil kullandıklarından, farklı kültürel beklentileri olabileceğinden yanlış anlaşılmaların ortaya çıkması ihtimali yüksektir. Dolayısıyla bilgilendirme yükümlülüğünün yerine getirildiğinden tam anlamıyla emin olunmalıdır.
Sağlık turizmi klinikleri, yalnızca tıbbi tedavi sunmakla kalmaz; aynı zamanda hastanın güvenliğini sağlamak, uygun ekipman kullanmak, uzman personel bulundurmak ve tedavi sürecini mevzuata uygun yürütmekle de yükümlüdür. Bu yükümlülüklerin ihlali halinde hizmet sunucularının sorumluluğu doğar.
Örneğin:
dava konusu olabilecek başlıca hizmet kusurlarıdır. Bu gibi durumlarda hasta, hem malpraktis tazminat kapsamında hekimi hem de sözleşmeye aykırılıktan ötürü kliniği dava edebilir.
Mahkemeler, malpraktis iddialarını yalnızca hasta beyanına değil, objektif delillere dayanarak değerlendirir. Zaman zaman doğru karar verilebilmesi için uzman görüşlerine de başvurulur.
Tıbbi hata dava sürecinde en önemli deliller; ameliyat raporları, hasta dosyaları, fotoğraflar, görüntüleme sonuçları ve yazılı onam belgeleridir. Bunların yanı sıra, adli tıp raporları ve bilirkişi incelemeleri, davaların seyrini belirleyen en kritik unsurlardır. Bilirkişiler, uygulamanın standart tıbbi protokollere uygun olup olmadığını değerlendirir. Eğer ihmal veya kusur tespit edilirse, bu durum doğrudan tazminat sorumluluğu doğurur.
Sağlık turizmi davalarında, tazminat kalemleri geniştir. Maddi tazminat kapsamında;
talep edilebilir. Manevi tazminat ise hastanın yaşadığı psikolojik travma, estetik kayıp, yaşam kalitesinde azalma gibi nedenlere dayanır.

Sağlık turizmi yalnızca ulusal hukuk kurallarıyla sınırlı kalmaz; aynı zamanda uluslararası boyutu da bulunan çok yönlü bir alan olarak karşımıza çıkar. Türkiye’ye gelen yabancı hastaların yaşadığı sorunlar, yabancı hasta hakları çerçevesinde değerlendirilir ve çoğu zaman hem Türk Hukuku hem de uluslararası hukuk kuralları birlikte uygulanır.
Yabancı hastalar, Türkiye'de malpraktis, hizmet kusuru veya sözleşmeye aykırılık iddiası söz konusu olduğunda Türk mahkemelerinde dava açabilirler.
Yabancı hastaların dava açtığı hallerde en çok tartışılan konulardan biri hangi ülke mahkemesinin yetkili olacağıdır. Eğer hasta ile klinik arasında yapılmış sözleşmede “uygulanacak hukuk” veya “yetkili mahkeme” açıkça belirlenmişse, kural olarak bu hüküm geçerli kabul edilir. Böyle bir düzenleme yoksa, tedavi Türkiye’de gerçekleştiği için çoğunlukla Türk mahkemeleri yetkili kabul edilir.
Yabancı hasta kendi ülkesinde de dava açma yoluna gidip gidemeyeceği ve davanın hangi ülkede görüleceği Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun (MÖHUK) ve ilgili ülkenin uluslararası özel hukuk kuralları çerçevesinde belirlenir.
Yeni düzenlemeler ile hem sağlık turizmi denetimi süreçlerini güçlendirilmekte hem de hasta - hizmet sunucusu arasındaki ilişki daha şeffaf hale getirilmektedir.
Yeni güncellemelerle birlikte sağlık turizmi faaliyetinde bulunacak tüm kliniklerin Sağlık Bakanlığı tarafından onaylanmış belgeye sahip olması zorunlu hale gelmiştir. Ayrıca denetimler artık yalnızca şikâyet üzerine değil, periyodik olarak yapılmaktadır. Yasal zorunluluklara aydınlatılmış onam formlarının çeviriyle sunulması örnek olarak gösterilebilir.
Denetimlerde standartlara uymayan kliniklere daha ağır idari para cezaları ve faaliyet durdurma yaptırımları gündeme gelebilmektedir.
Artık yalnızca Sağlık Bakanlığı’ndan “sağlık turizmi yetki belgesi” almış klinikler yabancı hasta kabul edebilmektedir. Bu belge, kliniklerin uluslararası standartlara uygun çalıştığının ve denetlendiğinin göstergesidir. Ancak bu aynı zamanda kliniklerin sorumluluklarını da artırmaktadır.
Sağlık turizmi yetki belgeli kliniklerin sorumlulukları şunlardır:
Bu yükümlülüklerin ihlali halinde klinikler, yukarıdaki başlıklarda açıkladığımız yaptırımlarla karşılaşabilmektedirler.