Zamanaşımı, hukuk düzeninin belirli bir süre sonunda hakkın ileri sürülmesini veya cezai takibin yapılmasını engelleyen bir kurallar bütünüdür. Yani eğer bir hak zamanaşımına uğradıysa artık ileri sürülemez bir hal alır.
Zamanaşımı sayesinde bir olay uzun süre yargıya taşınmadan bekletilemez, keyfilik ve hukuki belirsizlik engellenmiş olur.
Hak arama özgürlüğü, Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenir ve koruma altına alınmıştır. 36. maddedeki hüküm şu şekildedir: Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.
Ancak bu hürriyet sınırsız değildir. Zamanaşımı süreleri, kişilerin haklarını sonsuza kadar ileri sürememesi gerektiği düşüncesiyle düzenlenmiştir. Çünkü kişiler tarafından istenilen vakit ileri sürülebilecek bir hak, tehdit ve mağduriyetlere yol açabilir.
Alacaklarda zamanaşımı, özel hukuk ilişkilerini ilgilendirdiği için borçlu ve alacaklı arasında ileri sürülebilir bir def’i iken; ceza hukukunda zamanaşımı, kamu düzenine ilişkin olup mahkemece re’sen gözetilir ve kamu davasını sona erdirir.
Alacak davalarında zamanaşımı süresi Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 146 - 161 madde aralığında düzenlenir. TBK m. 146’ya göre, “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, her alacak 10 yıllık zamanaşımına tabidir.”
Eğer kanun, belirttiği bir alacak için 10 yıldan farklı bir zamanaşımı süresi olduğunu söylüyorsa, ilgili alacak o zamanaşımı süresine tabi olacaktır. Örneğin TBK m. 147, 5 yıllık zamanaşımına tabi olan alacakları düzenlemektedir.
Ceza hukukunda zamanaşımı, kamu davasının açılabileceği ya da verilen cezanın infaz edilebileceği süreleri ifade eder. Türk Ceza Kanunu'nda (TCK) hem dava zamanaşımı hem de ceza zamanaşımı ayrı ayrı düzenlenmiştir.
Dava zamanaşımı, işlenen suçun karşılığı olan cezanın süresine göre belirlenir. Bu durum, TCK m. 66’da düzenlenir:
Bu süreler, herhangi bir kesilme veya durma olmazsa suçun işlendiği tarihten itibaren işlemeye başlar.
Ayrıca çocuklar tarafından veya çocuklara karşı işlenen suçlarda, sürelerin yarısı veya üçte ikisi uygulanır.
Yargıtay, suç tarihinden itibaren işlemeye başlayan dava zamanaşımı süresinin; iddianamenin düzenlenmesi, sanığın sorgusunun yapılması ve mahkûmiyet kararı verilmesi gibi işlemlerle kesileceğini, bu kesilme durumlarında zamanaşımı süresinin yeniden işlemeye başlayacağını ve sürenin en fazla yarısı kadar uzayabileceğini belirtmiştir. İncelenen olayda, son kesme nedeni olan 10.03.2015 tarihli mahkûmiyet kararıyla zamanaşımı süresi yeniden başlamış ve 8 yıllık süre henüz dolmamıştır. Ancak mahkeme, bu husus göz ardı edilerek dava zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle düşme kararı vermiştir. Bu nedenle Yargıtay, savcılık ve katılan vekilinin temyizini haklı bularak yerel mahkeme kararını bozmuştur. Karar, 05.02.2020 tarihinde oybirliğiyle verilmiştir.
Bazı durumlarda zamanaşımı kesilebilir veya durabilir. Bu durumlar aşağıdaki başlıklar altında açıklanacaktır.
Borçlar Hukuku’nda, alacaklı tarafından dava açılması, icra takibi başlatılması, ihtarname gönderilmesi gibi işlemler zamanaşımını keser.
Ceza Hukuku’nda ise ifade alınması, tutuklama, iddianame düzenlenmesi veya mahkumiyet kararı verilmesi zamanaşımını keser. Kesilme sonrası süre baştan işlemeye başlar. Ancak cezada zamanaşımı süresi, kesilse bile en fazla sürenin yarısı kadar uzayabilir
Borçlunun borcunu sözlü veya yazılı olarak kabul etmesi, örneğin faiz ödemesi ya da kısmi ödeme yapması, zamanaşımını keser (TBK m.154/1). Bu durumda süre yeniden başlar. Bu ikrar, borcun varlığını hukuken yeniden canlandırır. Ceza hukukunda ise, sanığın ikrarı doğrudan kesilme nedeni sayılmaz; ancak ifadesi sırasında yapılan işlemler (sorgu gibi) zamanaşımını kesebilir.
Normal şartlarda zamanaşımı süresi dolan haklar ileri sürülemez. Yani dava açma veya icra takibi yapma hakkı kaybedilmiş olabilir. Ancak bazı istisnai durumlarda hak arama hâlâ mümkündür.
İstisna olan durumlar kanunda düzenlenir. Örnek durumlara şunlar gösterilebilir:
Ayrıca, hakkın zamanaşımına uğradığı iddiası yerinde değilse, yargılamanın yenilenmesi yoluyla hak kayıpları önlenebilir.
Zamanaşımına ilişkin sürelerin başlayabilmesi için usulüne uygun tebligat yapılması gerekir. Bu tebligat ile süre başlamış sayılır. Tebligatın hatalı yapılması veya hiç yapılmaması durumunda zamanaşımı başlamaz. Bu durumda Tebligat Kanunu hükümleri kapsamında tebligatın iptali istenebilir ve sürenin başlamadığına dair itiraz hakkı kullanılabilir.
Ceza davalarında da usulsüz tebligat, sanığın savunma hakkını ihlal edeceği için hukuka aykırılık nedeniyle hükmün kaldırılmasına yol açabilir.