Muris muvazaası; murisin, mirasçılarını miras hakkından yoksun bırakmak amacıyla yaptığı karşılıksız kazandırmaları satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi gibi göstermesidir.
Muris muvazaası, bünyesinde beş önemli unsuru barındırmaktadır:
Miras bırakan, diğer tarafla bağış işlemi için anlaşmasına rağmen tapuda mirasçıları aldatmak için resmi satış sözleşmesi veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi yapmaktadır. Muris muvazaasının en sık görülen türü, miras bırakanın taşınmazlarını gerçekte bağışlamak istemesine rağmen tapuda satış olarak göstermesidir.
Miras bırakanla diğer taraf görünüşteki işlemin yalnızca mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla yapıldığı, gerçekte hüküm ifade etmeyeceği; gerçek işlemin bağışlama olduğu konusunda anlaşmaktadırlar.
Muris muvazaasında söz konusu gizli sözleşme, bağış şeklinde yapılmaktadır.
Aldatılan mirasçının muvazaalı işlemin yapıldığı tarihte mirasçı olup olmamasının bir önemi bulunmamaktadır. Muris muvazaası nedeni ile dava açılabilmesi için miras bırakanın işlemi yaptığı tarihte aldatmak istediği bir mirasçısının bulunması ve davacının davanın açıldığı tarihte mirasçı olması gerekli ve yeterlidir.
Muris muvazaasının söz konusu olabilmesi için miras bırakanın gerçek amacının mirasçı veya mirasçılarından mal kaçırmak olması gerekmektedir.
Saklı pay sahibi olması veya olmamasının önemi olmaksızın miras hakkı çiğnenen her mirasçının bunu dava edebileceğini ve muvazaayı her türlü delil ile ispatlayabileceğini açıktır. Bu davayı yasal mirasçılar, atanmış mirasçılar veya evlatlıklar da açabilir. Ancak bu davayı mirası reddeden, miras hakkından feragat eden ve mirastan çıkarılan kişiler açamaz. Bu davayı mirasçılardan her biri tek başına açabilir. Terekenin iştirak halinde olması buna engel değildir ve her bir mirasçı diğerlerinin olurunu almadan kendi payı oranında Tapu İptal ve Tescil Davası açabilir. Ancak burada mirasçı kendi payı oranında değil de taşınmazın terekeye dönmesini istemişse dava dışı diğer mirasçıların da olurunu almak ya da temsilci ile davaya devam etmek zorundadır.
Muris muvazaası davası, miras bırakanın ölümünden sonra açılabilir. Dava, zamanaşımı veya herhangi bir hak düşürücü süreye tabi değildir.
Muris muvazaasında ispat yükümlülüğü davacıya aittir. Bu sebeple davacının davayı kazanabilmesi için muvazaayı ispat etmesi gerekmektedir. Muvazaayı ispat edebilecek hususlar, kişinin paraya ihtiyacı olmaksızın satış yapmış olması, satılmış olan taşınmazın değerinin altında satılmış olması, gerçekleştirilmiş satış işleminin kişinin ölümüne yakın bir zamanda yapılmış olması gibi durumlar davacı tarafından ispat edildiği takdirde muris muvazaası ispat edilmiş olacak ve dava kazanılacaktır. Muris Muvazaası davalarında mirasçılar, miras bırakanın halefi sıfatıyla değil, kendi haklarına dayanarak dava açmaları sebebiyle iddialarını her türlü delille ispatlayabilirler. Muris muvazaası davasında ispat edilmesi gereken husus, miras bırakanın mirasçıyı miras payından yoksun bırakmak maksadıyla gerçekte bağışlamak istediği taşınmazı tapuda devrederken satış olarak göstermiş olmasıdır. Muris muvazaasını ispatta kullanılan delil türleri;
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi Esas: 2010/3926 Karar: 2010/7011 ve 15.06.2010 tarihli kararı
Muris muvazaasına dayalı tapu iptal davalarında, miras bırakanın çekişmeli taşınmazın dışında taşınmazının bulunup bulunmadığının araştırılması banka kayıtlarının getirilmesi gerekir. Yargıtay 1HD E:2010/3926 K:2010/7011 ve 15.06.2010 tarihli kararı)
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi Esas: 2013/13138 Karar: 2013/12593
Bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır. (Yargıtay 1. Hukuk Dairesi Esas: 2013/13138 Karar: 2013/12593)
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi Esas: 2013/13138 Karar: 2013/12593
Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. (Yargıtay 1. Hukuk Dairesi E: 2013/13138 K: 2013/12593)
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi., 23.5.2012 T., 2012/3080 E., 2012/6017 K.
“… davacının kız, davalıların oğlan ve oğlandan olma torun oldukları, mirasbırakanın malvarlığı ve emekli maaşı açısından taşınmaz satımına ihtiyacının bulunmadığı, aşırı harcama yapmadığı, yöresel adetler gereği oğlan ve oğlandan olma torunun üstün tutulduğu, temlikte gösterilen bedel ile temlike konu payların gerçek değeri arasında 10 kat farkın bulunduğu anlaşılmaktadır. Belirlenen tüm bu olgular açıklanan ilkelerle değerlendirildiğinde söz edilen temlikin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı, bedelsiz kısaca muvazaalı olduğu sonucuna varılmaktadır.” (Yargıtay 1. HD., 23.5.2012 T., 2012/3080 E., 2012/6017 K. )