Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine Karşı Silahlı İsyan Suçu Nedir? (TCK 313)
Türk Ceza Kanunu'nun 313. maddesi, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine karşı silahlı isyan suçunu tanımlamaktadır. Bu suç, Türkiye Cumhuriyeti'nin siyasi iktidarına ve Devlet otoritesine karşı silahlı bir isyana teşvik etmek ya da silahlı isyanı yönetmekle suçlanan kişileri kapsar.
Suçun koruduğu hukuki değer, Devlet otoritesidir. Suçun faili, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan ya da olmayan, asker veya sivil, yöneten yahut yönetilen herkes olabilir. Mağdur ise, demokratik bir hukuk devletinin sağladığı güven ve huzur ortamında yaşama hakkı bulunan toplumun her bir ferdidir.
Suçun oluşması için, halkı silahlı olarak bir isyana tahrik etmek ya da silahlı isyanı yönetmek yeterlidir. Kışkırtma, tahrik etme sözlü, yazılı, resimli, iletişim araçlarıyla ya da her hangi bir şekilde olabilir. İsyan, cebir ve şiddet kullanarak devlet güçlerine karşı koymak, baş kaldırmak şeklinde gerçekleşir. Halk ise, belli bir yer, yöre, belde veya bölge ahalisidir.
Suçun manevi unsuru doğrudan kasttır ve hukuka uygunluk sebeplerinden hiçbirinin tatbik imkanı bulunmamaktadır.
Suçun cezası, müebbet hapis cezasıdır. Ayrıca, isyanı yöneten kişilere verilecek ceza, suçun işleniş şekline ve kişilerin suçtaki rollerine göre belirlenir.
Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine karşı silahlı isyan suçu, Devlet otoritesine karşı işlenen ciddi bir suçtur ve bu suçu işleyenlerin cezalandırılması önemlidir. Hukuk devleti prensipleri doğrultusunda adil bir yargılama süreci ve hukuka uygun bir cezalandırma yöntemi ile suçluların cezalandırılması, toplumun güven ve huzurunu sağlamak için gereklidir.
Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine Karşı Silahlı İsyan Suçunun Unsurları
Türkiye Cumhuriyeti Ceza Kanunu'nun 313. maddesi, halkı hükümete karşı silahlı isyana tahrik etmenin suç olduğunu belirtir. Bu suçun unsurları, isyanın gerçekleşmesi şartı aranmadan sadece tahrik fiilinin olmasıyla birlikte gerçekleşebilir. Bu nedenle, suçun oluşması için bir isyan gerçekleşmesi gerekli değildir.
Maddenin birinci fıkrasının ikinci cümlesine göre, isyanın gerçekleşmesi durumunda, isyana katılanlara ve isyanı idare edenlere de ceza verilmektedir. İsyana katılmak ya da isyanı yönetmek, ayrı bir suç olarak cezalandırılır. İkinci fıkrada ise, isyana tahrik eden kişinin ayrıca isyana katılmış veya isyanı idare etmiş olması durumunda, sadece katılma veya idare etmeden dolayı ceza verileceği açıklanmaktadır.
Düzenlemenin üçüncü fıkrası, silahlı isyan suçunun, Devletin savaş durumunda olmasının sağladığı kolaylıktan faydalanmak suretiyle işlenmesi halinde verilecek ceza, normal şartlarda verilecek cezanın daha ağır bir ceza olan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıdır.
Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine Karşı Silahlı İsyan Suçunun Cezası
Türk Ceza Kanunu’nun 313. Maddesine Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine karşı silahlı isyan suçunun cezası yer almaktadır. Buna göre:
- Halkı, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetine karşı silahlı bir isyana tahrik eden kimseye onbeş yıldan yirmi yıla kadar hapis cezası verilir. İsyan gerçekleştiğinde, tahrik eden kişi hakkında yirmi yıldan yirmibeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
- Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetine karşı silahlı isyanı idare eden kişi, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılır. İsyana katılan diğer kişilere altı yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir.
- Bir ve ikinci fıkrada tanımlanan suçların, Devletin savaş halinde olmasının sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle işlenmesi halinde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunu
- Bir ve ikinci fıkrada tanımlanan suçların işlenmesi sırasında başka suçların işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı ilgili hükümlere göre cezaya hükmolunur
Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine Karşı Silahlı İsyan Suçu Cezayı Arttıran Haller
Silahlı isyan suçunun, Devletin savaş durumunda olmasının sağladığı kolaylıktan faydalanmak suretiyle işlenmesi halinde verilecek ceza, normal şartlarda verilecek cezanın daha ağır bir ceza olan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıdır.
Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine Karşı Silahlı İsyan Suçunun Para Cezasına Çevrilmesi
Adli para cezası, mahkeme tarafından, failin bir miktar parayı devlet hazinesine ödemesine karar verilmesidir. Adli para cezasına çevirme yalnızca kısa süreli hapis cezalarında uygulama alanı bulabilecektir. Hükmedilen hapis cezasının para cezasına çevrilebilmesi için verilen cezanın 1 yıl veya daha altında bir hapis cezası olması gereklidir. Adli para cezası tek başına veyahut hapis cezası ile birlikte uygulanan bir yaptırım türüdür. Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine karşı silahlı isyan suçu nedeniyle verilen hapis cezası ceza miktarı adli para cezasına çevrilemez.
Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine Karşı Silahlı İsyan Suçu Zamanaşımı
Zamanaşımı, suçun işlenmesinden itibaren dava açılmamış olması durumunda veya dava açılmışsa da süresi içinde sonuçlandırılmamış olması durumunda davanın düşmesine sebep olacak hukuk terimidir. Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine karşı silahlı isyan suçu yargılamalarında olağan dava zamanaşımı süresi birinci fıkra açısından 20 yıl, ikinci fıkra açısından 15 yıl, üçüncü fıkra açısından 30 yıldır.
Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine Karşı Silahlı İsyan Suçu Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, sanık hakkında hüküm verilmesine rağmen hükmün belli bir denetim süresi içerisinde sonuç doğurmaması halinde, denetim süresi içinde belli koşullar yerine getirildiğinde ceza kararının hiçbir sonuç doğurmayacak şekilde ortadan kaldırılması ve davanın düşmesine neden olan bir ceza muhakemesi kurumudur. Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine karşı silahlı isyan suçu nedeniyle hükmedilen hapis cezası hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması (hagb) kararı verilmesi mümkün değildir.
Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine Karşı Silahlı İsyan Suçunda Etkin Pişmanlık
Etkin pişmanlık Türk Ceza Kanunu’nda düzenlenen ve failin hiç ceza almamasına ya da aldığı cezada indirim yapılmasına yol açan düzenlemedir. Buna göre fail mağdura karşı yaratmış olduğu zarardan pişmanlık duyarak zararı gidermeye yönelik hareket ederse bu durumda etkin pişmanlık hükümleri uygulanabilecektir. Etkin pişmanlık her suç tipinde uygulanabilen bir düzenleme değildir. Yalnızca düzenleme bulunan suç tipleri için uygulamak mümkün olur.
Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine Karşı Silahlı İsyan Suçu Şikayet Süresi
Türk Ceza Kanunu'nda yer alan suçlardan bazıları şikayete tabidir. Ancak Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine karşı silahlı isyan suçu şikayete tabi değildir ve savcılık tarafından kendiliğinden soruşturma başlatılacaktır. Suçtan mağdur olan kişi, yargılama aşamasında şikayetçi olmadığını belirtse bile davaya veya failin cezasına bir etkisi olmayacaktır.
Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine Karşı Silahlı İsyan Suçunda Şikayeten Vazgeçme
Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine karşı silahlı isyan suçu, TCK'da şikayete tabi suçlar kapsamında yer almamaktadır. Dolayısıyla, suçun işlenmesi durumunda savcılık tarafından resen soruşturma yapılır ve mahkeme tarafından resen kovuşturma yapılır. Bu sebeple mağdurun veya müştekinin şikayetten vazgeçmesi halinde dava düşmeyecektir. Mahkeme, delillerin değerlendirilmesi sonucunda failin suçu işlediği kanaatine varırsa, cezalandırma kararı verebilir.
Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine Karşı Silahlı İsyan Suçunda Uzlaşma
Uzlaşma fail ile mağdur arasında bir uzlaşmacı aracılığı ile iletişim kurulması sağlanarak uyuşmazlığın giderilmesi yoludur. Uzlaşma kapsamında olan suçlar sayılıdır. Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine karşı silahlı isyan suçu, uzlaşma kapsamında olan suçlardan değildir.
Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine Karşı Silahlı İsyan Suçunda İştirak
Suçun oluşması için, isyana tahrik fiili yeterlidir; isyanın gerçekleşmesi şart değildir. Zira maddenin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde, yapılan kışkırtma sonucu isyanın gerçekleşmesi halinde buna katılanlara ve isyanı idare edenlere verilmesi gerekli cezalar ayrıca gösterilmiştir. Buna göre isyan gerçekleştiğinde, tahrik eden kişi hakkında yirmi yıldan yirmi beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Buradan anlaşıldığı üzere yapılan kışkırtma sonucu isyanın gerçekleşmesi hâlinde buna katılanlara ve isyanı idare edenlere ayrıca ceza verilmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine Karşı Silahlı İsyan Suçu Görevli Mahkeme
Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine karşı silahlı isyan suçu için yargılama yapmaya görevli mahkeme Ağır Ceza Mahkemesidir.
Sık Sorulan Sorular
Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine Karşı Silahlı İsyan Suçu Nedir?
Türk Ceza Kanunu'nun 313. maddesi, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine karşı silahlı isyan suçunu tanımlamaktadır. Bu suç, Türkiye Cumhuriyeti'nin siyasi iktidarına ve Devlet otoritesine karşı silahlı bir isyana teşvik etmek ya da silahlı isyanı yönetmekle suçlanan kişileri kapsar.
Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine Karşı Silahlı İsyan Suçu Şikayete Tabii mi?
Türk Ceza Kanunu'nda yer alan suçlardan bazıları şikayete tabidir. Ancak Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine karşı silahlı isyan suçu şikayete tabi değildir ve savcılık tarafından kendiliğinden soruşturma başlatılacaktır.
Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine Karşı Silahlı İsyan Suçu Uzlaşmaya Tabii Mi?
Uzlaşma kapsamında olan suçlar sayılıdır. Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine karşı silahlı isyan suçu, uzlaşma kapsamında olan suçlardan değildir.
Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine Karşı Silahlı İsyan Suçu Cezası Kaç Yıl?
Türk Ceza Kanunu’nun 313. Maddesine Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine karşı silahlı isyan suçunun cezası yer almaktadır. Buna göre:
- Halkı, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetine karşı silahlı bir isyana tahrik eden kimseye onbeş yıldan yirmi yıla kadar hapis cezası verilir. İsyan gerçekleştiğinde, tahrik eden kişi hakkında yirmi yıldan yirmi beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
- Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetine karşı silahlı isyanı idare eden kişi, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılır. İsyana katılan diğer kişilere altı yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir.
- Bir ve ikinci fıkrada tanımlanan suçların, Devletin savaş halinde olmasının sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle işlenmesi halinde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunur.
- Bir ve ikinci fıkrada tanımlanan suçların işlenmesi sırasında başka suçların işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı ilgili hükümlere göre cezaya hükmolunu
Yargıtay Kararları
Yargıtay,
8.Ceza Dairesi
Esas : 2019/12874
Karar : 2019/13016
Karar Tarihi : 24.10.2019
Gereği görüşülüp düşünüldü:
Mahkemenin kabul ve uygulamasında bir isabetsizlik görülmediğinden tebliğnamedeki bozma düşüncesine iştirak edilmemiştir.
Bozmaya uyularak yapılan yargılamaya, dosya içeriğine,toplanıp karar yerinde gösterilen ve değerlendirilen delillere, oluşa ve mahkemenin soruşturma sonucunda oluşan inanç ve takdirine,suçun oluşumuna, hukuka uygun, yasal ve yeterli olarak açıklanan gerekçeye göre sanık müdafinin suçun unsurlarının oluşmadığına yönelik yerinde görülmeyen temyiz itirazının reddiyle hükmün ONANMASINA, 24.10.2019 gününde oy çokluğuyla karar verildi.
KARŞI DÜŞÜNCE
“Suçu ve suçluyu övme” suçu 5237 sayılı TCK.nun “Kamu Barışına Karşı Suçlar” başlıklı beşinci bölümünün 215. maddesinde düzenlenmiştir.
Anılan maddeye göre “İşlenmiş olan bir suçu veya işlemiş olduğu bir suçtan dolayı bir kişiyi alenen öven kimse, bu nedenle kamu düzeni açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması halinde iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
Bu suçun oluşabilmesi için ;
1- İşlenmiş olan bir suç olmalı ve bu suçun övülmesi,
2- Kesinleşmiş mahkeme kararı ile suç işlediği tespit edilen kişinin, işlediği sabit olan suçtan dolayı övülmesi,
3- Suçu ve suçluyu övme fiilinin alenen yapılması,
4- Suçu ve suçlunun övülmesi halinde kamu düzeni açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması gerekmektedir.
6459 sayılı Kanunun 10. maddesiyle TCK. m.215’e “kamu düzeni açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması halinde” ibaresi eklenmeden önce, övme suçu soyut tehlike suçu iken eklenen bu ibareden sonra failin suçu ya da suçluyu övmesi yeterli olmayacak, aynı zamanda kamu düzeni açısından da açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması gerekecektir. Bu gereklilik; suçu ve suçluyu övme suçunun zarar değil, somut tehlike suçu olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.
Burada kamu düzeni açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması; suçun kurucu unsuru değil, objektif cezalandırılma şartıdır ki, bu nedenle anılan eylem gerçekleştirildikten sonra, kamu düzeni açısından yakın ve açık bir tehlike ortaya çıkmadığında, fail teşebbüsten de cezalandırılmayacaktır. (Yaşar, Gökcan, Artuç, a.g.e., s.6514.)
“Açık ve yakın tehlike” kavramı hukukumuza ilk kez Amerikan Hukukunda 4748 sayılı yasa ile 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasasına daha sonrada 5237 sayılı TCK.nun 216. maddesine girmiştir. Bu kavramdaki “açıklık” tehlikenin kuşkuya yer vermeyecek şekilde ortada olmasını, “yakınlık” ise düşünce açıklamasında kullanılan kelimelerin somut tehlike yani zarar yaratma olasılığına yakın olmasını ifade eder. Tehlikenin açık ve yakın olup olmadığı mahkemeler tarafından saptanacaktır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de ifadenin içeriğine, ifadenin açıklanmasındaki özene, yapıldığı bağlama, açıklamayı yapanın toplumdaki konumuna ve amacına, açıklamanın konusuna yada hedef aldığı kişi veya gruba düşünce açıklamasının potansiyel etkisine, ifadeyi açıklayanın düşüncesini başka kavramlarla dile getirebilmesinin mümkün olup olmadığına, uygulanan yaptırımın oranlılığı ile potansiyel caydırıcı etkisine, yargısal korumanın etkililiğine, kısıtlanan düşüncede mahkemelerin ortaya koyduğu gerekçelere göre değerlendirme yapmaktadır.
Ayrıca, Türkiye Cumhuriyeti Anayasa’sının 90/5. maddesinde yeralan “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasa’ya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarda kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.” hükmü uyarınca 19.03.1954 günlü Resmi Gazete’de yayımlanan 10.03.1954 tarih ve 6366 sayılı Yasa ile onaylanmış bulunan “İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetlerini Koruma Sözleşmesi” (AİHS), iç hukukumuzun uyulması zorunlu bir parçası haline gelmiştir.
Sözleşmenin 9. maddesinde din ve inanç hürriyeti, 10. maddesinde ifade hürriyeti, 11. maddesinde örgütlenme hürriyeti düzenlenmiştir. Bu üç madde; sözleşmenin genel amacı olan çoğulcu demokratik rejim için toplumda hoşgörünün sağlanarak çoğulcu demokrasinin yerleştirilmesi ve geliştirilmesine yönelik hükümlerdir.
İfade hürriyeti, bilgi verme ve bilgi edinme hürriyeti sözleşmenin 10. maddesinde düzenlenmiştir. Maddenin birinci fıkrasında, “Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak kamu makamlarının müdahaleleri olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü, haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar”, ikinci fıkrasında ise, “Görev ve sorumluluklar da yükleyen bu özgürlüklerin kullanılması, yasayla öngörülen ve demokratik bir toplumda ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın ve ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin yayılmasının önlenmesi veya yargı erkinin yetki ve tarafsızlığının güvence altına alınması için gerekli olan bazı formaliteler, koşullar, sınırlamalar veya yaptırımlara tabi tutulabilir.” denilmektedir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin, ifade özgürlüğüne ilişkin kararlarında, kamuyu ilgilendiren sorunların kamuya açık olarak tam bir serbestlik içerisinde tartışılabilmesi, şiddeti teşvik eden eylemler hariç bu tartışmanın boyutlarının Devlet organları tarafından maksimuma çıkarılması gerektiği vurgulanmaktadır. Süreklilik gösteren bu kararlarda, kamuoyunun bir bölümünün ve hatta çoğunluğun hoşuna gitmeyen, ürkütücü, şok edici fikirlerin de sözleşmenin 10. maddesi tarafından korunduğu belirtilmektedir. (Handyside/Birleşik Krallık, Castells / İspanya vb. Kararlar),
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarında, ifade hürriyetinin iki istisnası olduğuna işaret edilmektedir. Birinci istisna şiddeti teşvik edici ve övücü söylemler, ikinci istisna ise azınlıklara karşı nefret söylemidir. Bunun için önce yazı veya sözün içeriğine bakılmalıdır.
Yazı veya Sözler;
a- Şiddeti, bir araç olarak öngörüyorsa,
b- Kişileri hedef gösterip kanlı bir intikam istiyorsa,
c- Benimsenen düşünceler için şiddete başvurmanın meşru olduğu ileri sürülüyorsa,
d- İnsanda saldırgan duygular uyandıracak biçimde anlamsız bir nefret yaratarak şiddetin doğmasına uygun bir ortamı kışkırtıyorsa,
İfade hürriyetinden yararlanmayabilir. (Sürek/Türkiye, no.1 Büyük Daire, no 26682/95, Güzel ve Özer / Türkiye, 6 Temmuz 2010 kararı),
Yazı veya sözün kim tarafından, nerede, nasıl bir ortamda, hangi koşullar altında yazıldığı veya söylendiği değerlendirilmelidir. Mahkeme “yakın ve mevcut tehlike” ölçütüne yaklaşarak sözleri söyleyen kişinin ne kadar etkili olduğu, söylenilen yer ve zaman bakımından söylenenlerin şiddet yaratmaya müsait olup olmadığına bakılması gerektiğini kabul etmektedir. (Zana /Türkiye, 25 Kasım 1997 kararı),
İfade özgürlüğü demokratik bir toplumun esaslı temellerinden birini oluşturup, toplumun ilerlemesi ve her bir bireyin gelişimi için temel koşullardan biridir. İfade özgürlüğü, sadece lehte olduğu kabul edilen veya zararsız görülen veya ilgilenmeye değmez bulunan “haber” ve “düşünceler” için değil, fakat aynı zamanda aleyhte olan, çarpıcı gelen ve rahatsız eden haber ve düşünceler için de uygulanır. Bunlar çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleri olup, bunlar olmaksızın “demokratik toplum” olamaz. Sözleşme’nin 10. maddesinde belirtildiği üzere, bu özgürlüğün istisnaları vardır; ancak bu istisnalar dar yorumlanmalıdır. (23.09.1994 tarihli Jersild–Danimarka kararı; 21.01.1999 tarihli Janowski–Polanya kararı; 25.11.1999 tarihli Nilsen ve Johnsen – Norveç kararı; 25.07.2001 tarihli Perna – İtalya kararı),
Bu kapsamda şiddete, silahlı direnmeye veya isyana teşvik niteliği taşıyan yaklaşımlar ile azınlıklara yönelik nefret söylemi içeren açıklamalar sözleşmenin koruduğu ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilemez. (02.10.2003 tarihli Kızılyaprak – Türkiye kararı; 27.05.2004 tarihli Yurttaş – Türkiye kararı ; 09.03.2004 tarihli Abdullah Aydın – Türkiye kararı),
Yazının içeriğine, şiddeti teşvik edip etmediğine, yazının hangi bağlamda yayınlandığına, yani şiddeti yaratmaya elverişli olup olmadığına bakılmalıdır. (Gözel ve Özel / Türkiye, 6 Temmuz 2010 kararı),
Türkiye Cumhuriyeti Anayasa’sının 13, 14, 25, 26 ve AİHS’nin 9/2, 10/2, 17. maddeleri birlikte değerlendirildiğinde Devlet yahut halkın bir bölümü için rahatsız edici, hoşa gitmeyen, kural dışı, endişe verici, fakat şiddet ve şiddet kışkırtıcılığı içermeyen nitelikteki, sözler de ifade hürriyeti kapsamındadır.
Bu açıklamalar ışığında; her ne kadar sanık tarafından kaleme alınan yazıda yer alan ve terör örgütünün sözde lideri ile üyelerine duyulan sempatiyi dile getiren “Abdullah Öcalan’ın yurtsever güçleri”, “Kürt Özgürlük Hareketi” şeklindeki ifadeler, kamu vicdanını rahatsız edici ve kabul edilemez olsa dahi; yazı içeriği bir bütün olarak değerlendirildiğinde; FETÖ yapılanmasının PKK terör örgütüne nazaran daha ciddi bir tehlike arz ettiğine yönelik kişisel görüşünü açıklayan ve bu doğrultuda hükümet politikasını eleştiren sanığın bu açıklamasının kamu düzenini bozmaya elverişli boyutta olmaması, toplumun dirlik ve düzeni açısından açık, yakın ve somut bir tehlike hali yaratacak koşullarda bulunmaması nedeniyle sanığın unsurları itibariyle oluşmayan yüklenen suçtan beraatine karar verilmesi kanaatine varıldığından; yerel mahkeme kararının bozulması gerektiği düşüncesiyle onama yönündeki sayın çoğunluğun görüşüne iştirak edilmemiştir.